Aftersun ve Bir Filmin İyi Olabilmesi

Filmle ilgili bazı spoilerlar olabilir

Aftersun‘ı izlediğimden beri bu yazıyı yazma ya da buna dair uzun bir sohbet etme isteğim vardı. Filmle alakalı düşündüklerimi de yazacağım elbet ama bu yazının konusu farklı olacak.

Yaklaşık 15 senedir Twitter kullanan birisiyim. Tabii ki ağırlıklı olarak takip ettiklerim, etkileşim ve ana sayfam sinema üzerine. Bu doğrultuda kimi filmler çok konuşuluyor çok övülüyor ya da çok yeriliyor. Kimisi bu noktada haddinden fazla konuşuluyor kimisi de yeterince konuşulmuyor falan filan. Tabii bu sırf Twitter ya da diğer sosyal medya kanallarında değil kendi çevremizde de gözlemleyebileceğimiz eylemler olarak karşımıza çıkıyor. Ama tüm bu tartışmalar arasında çok sık rastladığım bir durum var. ”Bir filmin iyi bulunması çoğu kişide aynı karşılığı yaratmıyor.”

DEVAMINI OKU

Chip’n Dale: Rescue Rangers- 21. Yüzyılın Who Framed Roger Rabbit’i

Geçen haftalarda Disney+’da yayımlanmaya başlayan Chip’n Dale: Rescue Rangers, aynı adı taşıyan TV şovundan yola çıkılarak yapılmış, gerçek insanların ve çizgi karakterlerin aktör olduğu bir dünyada geçiyor.

Benim gibi sıkı animasyon takipçileri, filmin bu yönünün Who Framed Roger Rabbit ve Looney Tunes: Back in Action’la benzerlikler taşıdığını fark etmiştir. Ama günümüzde ve günümüzün trendlerine uygun çekilen bir film olduğu için aslında hikayeden çok onu hangi detaylarla ve sürprizlerle süslemesi daha çok öne çıkıyor.

Filmin hikayesi 90’lı yılların başında geçiyor. 80’li yılların sonunda Disney’in Öğlen Kuşağı adlı bir bölümünde yayınlanan meşhur çizgi filmlerden biri Chip’n Dale. Rescue Rangers. Hatırlarsanız benzer konsept bizde de haftasonları Atv’de yayınlanırdı sabahları. Şovun iki sevimli ana karakteri olan Chip ve Dale bir grup arkadaşıyla birlikte dedektiflik yapıp, vakaları çözüyorlar. Ve tüm bu karakterler çizgide kalmayıp gerçek hayatlarına döndükten sonra şöhretlerinin tadını çıkartabiliyor. Dizi 3 sezonu devirdikten sonra ikinci karakter olarak görülen Dale’e spin-off gibi duran bir ajan dizisinde başrolü oynaması için teklif geliyor. Talih bu ki Dale sıkıştığı yol ayrımında teklif gelen diziyi kabul ediyor ve hem o hem de esas şovları iptal ediliyor. Hikayenin sonrasına gittiğimizde ise Dale, ameliyatla (!) kendini CGI haline getirmiş. Chip de monoton bir yaşam ve çizgi haliyle sigortacılık yapmakta. Kader ise onları eski şovlarındaki bir dostlarının ortadan kaybolmasıyla yeniden bir araya getiriyor.

DEVAMINI OKU

Robert Eggers’ın Yeni Filmi The Northman: Yapım Notları

YÖNETMEN ROBERT EGGERS’DAN AÇIKLAMA

Ben bir Viking filmi yapmayı hiç istemedim. Vikinglerin hiçbir ilgi alanı olmayan, şiddetli, iri ve acımasız olduklarını düşünürdüm. Öte yandan karım İzlanda efsanelerini, Viking bilgilerinin olduğu saygın Orta Çağ hikayelerini severdi ve benim de seveceğimi bilirdi. Ama onun ısrarına rağmen bile bu muhteşem kitapların kapağını hiç açmamıştım. 2015’te İzlanda’ya gittiğimizde epik ve karşı konulmaz manzaralar bana büyük bir ilham Verdi. Hemen 10. Yüzyılda, at üstündeki yalnız karakteri, doğaüstü renkli dağların, buzulların ve sonsuz gökyüzünün gölgesinde hayal ettim. Sonra Vikingleri düşündüm. 10. Yüzyılın ilk on küsur yılında İskandinavya’da gerçekten neler olduğunu öğrendim ve aynı zamanda yeniden yorumlamalara ve sonraki milenyumda Viking kültürüne yansıtılan doğru olmayan öğelere karşı da dikkatli oldum. Güzel sanatın, kültürel ve dinsel füzyonun, ileri teknolojinin, detaylı gelenekler ile ahlak ve adalet kurallarının oluşturduğu karmaşık ve bütün bir medeniyet buldum. Ama aynı zamanda aşırı şiddet ve boyun eğme ve sınır tanımayan korkunç intikam döngülerinin olduğu bir kültürdü. İnsanlık hiç değişmiyor gibi. Belki de bu yüzden geçmiş ilgimi çekiyor. Karanlık ve uzak bir ayna.

Alexander Skarsgård ile kaçınılmaz bir öğle yemeğinden sonra bir Viking filmi yapma fikri gerçek oldu. Viking filmini yapmayı denemem gerektiğini biliyordum (gururlanmamın kusuruna bakmayın). Tanımlayıcı bir Viking filmi. Müthiş İzlandalı yazar ve şair Sjón’un yardımıyla bugüne kadarki tarihi açıdan en doğru ve gerçekçi filmi yapmaya başladık. Arkeologlarla, tarihçilerle çalışarak fiziki dünyanın ayrıntılarını yeniden yaratmaya çalıştık. Bir yandan da Viking zihninin iç dünyasını, inançlarını, mitolojiyi ve geleneksel hayatı önyargısız yakalamaya çalıştık. Bu da doğaüstü dünyanın bu filmde onlar için sıradan olduğu kadar gerçekçi olacağı anlamına geliyordu. Son dönem televizyon, sinema ve video oyunu eserlerinde Viking mitolojisinin ve Eski Norveç kültürü romantikleştirilmiş, gösterişli ve havalı gösterilmeye çalışılmış. Günümüz Viking algısı, Eski Norveç rahibeleri, çiftçileri, savaşçıları veya kraliçelerinden daha çok bilim kurgu rock yıldızı gibi görünüyor. Bizim meraklı araştırmamızla bu imajı, manzaraların ilham verici olduğu kadar daha gerçekçi ve esaslı yapmaya çalışacaktık.

Alexander Skarsgård stars as Amleth in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2021 Focus Features, LLC

Viking Çağı görsel sanatları, şiirleri zengin, girift ve karmaşık. Ama şiirlerinin aksine soyut ve ortamla ilgili değil. O yüzden görsel olarak rüzgar, çamur, yağmur, kar, toprak, buz, kül ve ateş gibi bu filmin ortamını oluşturacak manzaralar ve doğa olayları, ve doğa olaylarına ve onlara eşlik eden Viking Çağı enstrümanlarının sesleri olacaktı. Kamera çalışması, canlı, organize, saf ve İskanfinav özelliklerini sahneleyerek ebedi olmaya çabalıyor. Ve sürekli hareket eden bu kameranın hipnotize edici ve sürükleyici olması gerekiyordu. Uzun çekimler sizi gözlerinizin önüne serilen bu antik çağın deneyime götürüyor. Eş zamanlı olarak hikayeyi anlatmaya çalışırken izleyiciyi de kültürün içine daha çok çeken bu uzun, yoğun çekimler müthiş bir disiplin ve iş birliği gerektiriyordu. Oyunculardan kamera operatörlerine, dublörlerden kostüm sanatçılarına, aksesuarcılardan zırhçılara, aksesuar yapımcılarından hayvan terbiyecilerine, boynuz ve kemik flüt çalgıcılarına ve hatta stüdyo idarecilerine kadar herkes bu tek ve uyumlu eseri tarihe dayanarak birlikte yapmaya odaklandık. Hepimiz yeteneklerimizin ötesinde işler çıkarmak için birbirimizi zorladık. Eski Norveç yaratım hikayesinde dünya ve öğeleri katledilmiş bir devin uzuvlarından oluşur. Biz, hepimiz o unsurlardık. Kan, kemikler, dişler, beyin gibi ancak birlikte kusursuz katledilmiş devi, Kuzeyli’yi yaptık.

ÖZET

Genç Prens Amleth, amcası babasını acımasızca öldürüldüğünde ve annesini de kaçırdığında yetişkin bir erkek olmanın eşiğindedir. Ada krallığından kayıkla kaçan çocuk intikam yemini eder. Yirmi yıl sonra Amleth, Slav köylerine akınlar yapan bir Viking savaşçısıdır. Bir kahin tarafından kendisine babasının intikamını almak, annesini kurtarmak ve amcasını öldürmek için ettiği yemini hatırlatılır. Bir köle gemisinde İzlanda’ya giden Amleth, köle bir Slav kadın olan Olga’nın yardımıyla amcasının çiftliğine sızar ve yeminini yerine getirmek üzere harekete geçer Vizyoner yazar-yönetmen Robert Eggers’dan (The Witch, The Lighthouse) sürükleyici bir Viking destanı geliyor. Benzersiz kadrosunda Alexander Skarsgård, Nicole Kidman, Claes Bang, Anya Taylor-Joy, Ethan Hawke, Willem Dafoe ve Björk yer alıyor.

YAPIM HAKKINDA

Robert Eggers’dan özenle yapılmış ve epik bir Viking intikam efsanesi geliyor. Alexander Skarsgård, Prens Amleth rolünde, korkunç bir olaya şahit olduktan sonra ülkesinden kaçan 10. yüzyılda yaşayan bir Norveçli rolünde. Yıllar sonra ailesine yapılan vahşetin intikamını almaya kararlı bir şekilde sert bir savaşçı olarak geri gelir.

Oyuncu kadrosunda Nicole Kidman, Anya Taylor-Joy, Ethan Hawke, Claes Bang, Willem Dafoe ve Björk’ün yer aldığı Kuzeyli filmi, Norveç mitlerini, İzlanda efsanelerini ve Viking efsanelerini uzak bir çağdan, Eggers’ın imzasıyla ustalıkla ve özgün detaylarla yeniden canlandırıyor.

The Lighthouse filminde rol alan ve Kuzeyli’de sarayın soytarısı, Soytarı Heimir’i canlandıran Willem Dafoe şunları söylüyor; Bu büyük, güçlü bir macera, önceki filmlerinden çok daha büyük. Ama Robert aynı detaylı tarzla yaklaşıyor, setler ve aksesuarlar ve hatta izleyiciye göre hiç çaba harcanmamış gibi görünene özenli çekimler yaparak yaklaşıyor. Bu filmdeki her sahnede kendi başına bir güzelliği olan bir ritim, bir hikaye ve dinamik var. Her şey ekranda. Eggers’ın dünyalarına basitçe girmiyorsunuz onların içine çekilirsiniz.”

Ethan Hawke stars as King Aurvandil in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2021 Focus Features, LLC

Hamlet’ten Beowulf: Ölümsüz Savaşçı’ya ve Aslan Kral’a kadar bilinen hikayeleri anımsatan Kuzeyli filmi köklerini küçümsenmiş ve sürüklenmiş genç bir adamın evrende bir rol modeli, akıl hocası annesi ya da babası olmadan kendi yerine bir anlam kazandırmaya çalışan genç bir adamın klasik ve zamansız hikayesinden alıyor.

Yapımcı ve yıldız Alexander Skarsgård, sonunda Kuzeyli olacak olan filmin yapımına 2020 yılında yapımcı Lars Knudsen (The Witch, Ayin) ile birlikte başlamadan önce bir Viking filmini geliştirmek için 10 yıl harcamış. “Hamlet, Amleth’in İskandinav efsanesinin başlıca etkilerinden ve seleflerinden biridir. Bizim yaptığımız filmde özünde budur. Eski Norveç mitolojilerini İzlanda efsanelerinin sade ve özlü bir dille anlatmak ve Amleth efsanesindeki doğaüstü unsurları korumak.”

Eggers, filmin senaryosunu İzlandalı şair, yazar, şarkı sözü yazarı ve senarist Sjón (Lamb, Karanlıkta Dans) ile birlikte ortamın benzersiz vurgusunu ve tasarımını, Viking destanının cesur, yeni yüksek noktalara taşımak için kullanmış. Eggers şunları söylüyor; “The Witch’deki amaç, Hocus Pocus’dan ve sayısız Cadılar Bayramı dekorasyonlarının cadıları artık korkutucu olmaktan çıkarmasından sonra arketip figürünü yeniden canlandırmaktı. The Witch de aynı şekilde izleyicilerine; ‘Cadının ne olduğunu bildiğinizi mi sanıyorsunuz? Tekrar düşünün.’ Diye soruyordu. Biz de Vikinglerin ne olduğunu benzer bir şekilde araştırıyoruz ve dile getiriyoruz.”

KUZEYLİ’NİN ZAMANI

Eggers ve Sjón, Kuzeyli için Amleth efsanesini İzlanda efsanelerinden ve Norveç mitlerinden unsurlarla birleştirip 10. Yüzyılın başlarında geçen tamamen orijinal bir hikaye yaratmışlar. Eski İzlandaca (Eski Norveç dilinin bir lehçesi) yazılan ve 9., 10, ve 11. Yüzyıllarda geçen İzlanda aile efsaneleri, öncelikle yerel hayata odaklanan tarihi olaylara dayanan düz yazılardır. Buna karşın Amleth hikayesinin çıktığı destanlar, Orta Çağ romantizminden öğeler içeren, daha çok doğaüstü ve macera odaklı hikayelerdir.

İngiliz arkeoloji profesörü ve Viking döneminde sihir, büyücülük ve din konusunda uzman olan, aynı zamanda Kuzeyli’nin de danışmanı olan Neil Price şunları söylüyor; “Destanlar hala çoğunlukla Viking Çağı’nda geçer ama (daha çok evle ilgili olan) aile efsanelerinden çok daha süslüdür. Canavarlar, ejderhalar ve prensesleri kurtaran kahramanlar yer alır. Amleth hikayesi aile efsanelerinden çok destanlardan çıkmıştır. Senaristler de bu farkı anladı. Robert’ın bana söylediği ilk şeylerden biri de bunu destana dayanan bir film olarak düşünmem oldu. Kurgu öğesi onun için önemliydi. Diğer filmlerinde olduğu gibi hikayenin sihirli ve vizyoner yönleri izleyici tarafından gerçekten oluyormuş gibi ya da zihnin durumları olarak yorumlanabilir.”

Senaryo yazarları, 10. Yüzyılın başlangıcını tarihi bir dayanak noktası olarak kullanarak hikayeyi üç ana mekana ayırmışlar. Film Viking Çağı’nın ortasında, İskandinavların Kuzey Denizi’ne açıldığı ve İngiliz Adaları’nda ve Kuzey Atlantik’te yerleşmeye başladığı dönemden sonra başlıyor. Hikayenin giriş bölümü, Orkney ve Shetland Adaları civarında bir yerde, Hrafnsey adlı kurgu ada krallığında geçiyor. Amleth babasının tahtına geçmek üzere yetiştirilen genç bir çocuktur.

Björk stars as Seeress in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Onlarca yıl öncesinde Amleth, şoke edici bir olaydan sonra Rus Ülkesi’ne gitmek üzere Hrafnsey’den kaçar ve kendini son derece farklı bir ortamda bulur. Artık deneyimli bir savaşçıdır ve Doğulu Vikinglerin 10. Yüzyılda ticaret yaptığı, talan ettiği ve yerleştiği bir yer olan Doğu Avrupa nehirlerinde çalışan bir Viking akıncı grubundadır.

914’te kılık değiştirerek İzlanda’ya giden bir köle gemisine binen Amleth sadece kısa bir süredir yerleşim olan bir bölgenin kıyılarına ulaşır. Kralları olmayan bir ülke olarak benzersiz bir sosyal deney olan İzlanda, özgür çiftçiler için bir cumhuriyet olarak kurulmuş. Bir insanın yeni bir hayata başlayabileceği ya da Amleth’in amcası Fjölnir’in durumunda eski hayatından kaçabileceği bir yer.

Price şunları söylüyor “Viking Çağı’nın bugüne kadar gördüğüm en kesin tasviri. Yapım öncesi, her şeyi hayata geçirirlerken setteydim ve çok güçlü buldum. Daha önce tarihi bir filmde detaylara bu kadar önem verildiğini hiç görmemiştim.”

BİR VİKİNG DESTANI ŞEKİLLENİYOR

Skarsgård, bir Viking filmini geliştirmeye on yıldan uzun bir süre önce başlamış. Aslında projenin fikri, aktör oyuncunun çocukluğuna, Viking mitolojisi ve bilgisi tarafından ilk büyülendiği zamana dayanıyormuş. Stockholm, İsveç’te doğan Skarsgård, Vikinglerin mirasıyla çevrili olarak büyümüş.

Uzun yıllar sonra True Blood’da vampir Eric Northman rolüyle ünlü olduktan sonra 2008’den itibaren hem canlandırıp hem de yapımını gerçekleştirebileceği, hayallerindeki Viking efsanesini gözünde canlandırmaya başlamış. Bir süre bir geliştirme ekibi proje üstünde çalışmış ama yazım aşamasında duraklamış.

Skarsgård şöyle anlatıyor; “Dünyaya nereden gireceğimizi çözmek konusunda çok zorlandık. Çünkü Vikind dönemi yüzyıl kadar devam etmiş. Tüm dünyaya seyahat etmişler. Başından itibaren sabit olan tek şey özgün tonuydu. Hikayenin İzlanda efsanelerinin sadelik duygusunu yansıtmasını istedik.”

Birkaç yıl sonra Skarsgård ve Danmarka’dan yapımcı Lars Knudsen, belli bir vizyonu olan
İzlanda efsanelerinin benzersiz havasını anlayan ve Vikinglerin kültürüne ve tarihine aşina olan bir film yapımcısı aramaya başlamışlar. Robert Eggers’ın 2013 yılındaki ilk filmi ve bir sanat filmi olan korku filmi The Witch’in yapımcısı olan Knudsen Eggers’ı Skarsgård’a getirmiş.

Alexander Skarsgård stars as Amleth in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

“Eggers’ın detaylara gösterdiği özen daha önce gördüklerime hiç benzemiyordu.” diyor Skarsgård.

Skarsgård altı ay sonra kendisini New York’ta Eggers’la toplantı yaparken bulmuş. Sonunda bir öğleden sonra boyunca Viking bilgisinden bahsetmişler.

Skarsgård şunları söylüyor; “Rob aksin söyleyecektir ama Vikingler hakkında zaten çok fazla bilgisi vardı. Kültürler tarihleri ve edebiyatları da dahil. Proje için çok heyecanlandı ve hemen Lars’ı aradım ve filmimizi yönetmesi için Rob’ı önerdim. Projeye katıldı ve çok heyecanlandık.”

Eggers, Skarsgård’ın aksine büyüleyici Viking kültüründe yetişmiş. Orta Çağ şövalyelerini tercih ediyordu ve klişe, maço Vikinglerden uzak duruyordu ve İzlanda efsaneleri hakkında çok az bilgisi vardı. The Witch’’ten sonra Eggers ve karısı İzlanda’ya seyahat etmişler. Eggerts şunları söylüyor. Bu zamana ait olmayan İzlanda manzarasını gördüm ve orada bir film yapmak istedim.”

İzlanda’daki Saga Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra bir akşam yemeğinde yazar ve senarist Sjón (Red Milk, CoDex 1962: A Trilogy) ile buluşmuşlar. “Ona ne hakkında yazdığını sordum. O da son romanının 17. Yüzyıl İzlandası’ndaki büyücülük hakkında olduğunu söyledi. Böylece çok hızlı bir şekilde anlaştık.” Diyor ilk filminin konusu da benzer olan Eggert. “ABD’ye döndüğümde onun kitaplarını okudum ve ben de onun gibi geçmiş eserlerine hayran kaldım.”

Eggers, Skarsgård ve Knudsen’a Sjón’un 2008’deki büyücülük romanı From the Mouth of the Whale’in mitik giriş bölümün göndermiş. Eggers unları söylüyor; “Giriş bölümünden bile Viking projesini benimle birlikte yazacak mükemmel kişi olduğunu anlamıştım. Alexander ve Lars bana katıldı ve Sjón, ortak yazar olarak projeye katıldı.”

Eggers, 2018’de Kuzeyli’yi Sjón ile birlikte yazmak üzere İzlanda’ya dönmüş. Ada kültürünü ve İzlanda manzarasını filmin mekanı olarak düşünerek İzlanda efsanelerine odaklanmış. Şunları söylüyor “Bir İzlandalı’nın özellikle de Sjón gibi muhteşem ve büyüleyici birinin bunu benimle birlikte yazması bu hikayenin düşündüğüm gibi özgün olmasını sağladı. Daha sonra kendimi sette hikayenin hayat bulmasını izlerken onun evinde yaptıklarımızı düşünerek kahkaha atarken buldum.”

Eggers , senaryonun çekimine doğru ilerlerken üç uzman hikaye hakkında destek vermiş. Bunlar arkeoloji profesörü, Children of Ash and Elm: A History of the Vikings kitabının yazarı, Viking Çağı’nın kesin tanığı Prince, İzlanda Üniversitesi’nde Halk Bilim Profesörü Terry Gunnell ve Valkyrie: The Women of the Viking World’ün yazarı, Viking efsaneleri ve şiiri konusunda otorite olan tarihçi Jóhanna Katrín Fridriksðóttir’miş. Eggers şunları söylüyor, “Bu üç danışman mega kahramanlarımızdı ama ayrıca yapıma başladığımızda deneysel arkeoloji yeniden canlandırma topluluklarıyla da çalıştık e hikayemizi olabildiğince özgün anlattığımızdan emin olduk.”

Yapımcısı ve finans ortağı New Regency olan THE LIGHTHOUSE filminin 2019’daki Cannes Film Festivali’ndeki prömiyerinde Eggers, New Regency Başkanı ve CEO Yariv Milchan, Sinema ve Televizyon bölümünün başkanı Michael Schaefer ve Yapımdan Sorumlu Başkan Yardımcı Sam Hanson’a projeden bahsetmiş. New Regency, projeyi hemen kabul etmiş. Senaryoyu daha da geliştirerek oyuncu seçimine başlamış. New Regency daha sonra birkaç Ridley Scott filminde Michael Schaefer’ın uzun soluklu iş arkadaşı yapımcı Mark Huffam’ı projeye getirmiş. Huffam filmi, kendisinin de bulunduğu Belfast, Kuzey İrlanda’da çekmek üzere bir yapım planı geliştirmeye başlamış.

ANTİK HİKAYEYE YENİ BİR BAKIŞ

Kuzeyli, Kuzey Atlantik’te Orkney Adaları’nda, babası Kral Aurvandil (Ethan Hawke) ve annesi Kraliçe Gudrún (Nicole Kidman) ile birlikte zengin krallıklarında yaşayan genç bir prens olan Amleth’e (Oscar Novak) odaklanıyor. Bir yolculuktan dönen Kral, Amleth’in babası öldüğünde krallığı yönetebilmesi için ailedeki yerini sağlamlaştıracak bir erginlenme töreni düzenliyor.

Törenden sonra Aurvandil, Prens Amleth’in gözü önünde, amcası Fjölnir (Claes Bang) tarafından öldürülüyor. Katliamdan kurtulan 10 yaşındaki çocuk adadan bir kayıkla kaçıyor ve babasının intikamını almaya, annesini kurtarmaya yenim ediyor ve artık Fjölnir’in elindedir.

20 yıl geçer. Amleth (Alexander Skarsgård), artık öfkeyle katılaşmıştır ve İsveç’ten Doğu Avrupa nehirlerine akınlar yapan bir Viking grubundadır. Kaba savaşçılar, yağmalarını sarhoş bir şekilde kutlarken Amleth bir kahinle (Björk) tanışır. Kahin kendisine kaderini ve misyonun hatırlatır. Yeniden canlanan Amleth, Fjölnir’in İzlanda’da bir çiftliği olduğunu öğrendir. Köle kılığına girerek İzlanda’ya giden Slavlarla birlikte yola çıkar. Aralarında Huş Ormanı’ndan Olga vardır ve aralarında bir bağ kurulur.

Amleth ve Olga, Fjölnir’in çiftliğinde diğer kölelerle birlikte çalışır. Amcası Fjölnir, Amleth’in üvey kardeşi Gunnar’ı (Elliott Rose), diğer oğlu Thorír (Gustav Lindh) ile birlikte yetiştiriyordur. Vaktini bekleyen ve kendini çiftlikte vazgeçilmez yapan Amleth, harekete geçmek ve ölümcül yeminin yerine getirmek için doğru anı bekler.

Director Robert Eggers and crew members on the set of his film, THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Oyuncu seçimleri 2019 yılı başında şekillenmeye başlamış. Alexander Skarsgård, başrolde Prens Amleth rolünde. Kuzeyli filminde Eggers’ın geçmişteki işlerinde de yer alan bazı oyuncular rol alıyor. Anya Taylor-Joy, Willem Dafoe, Ralph Ineson ve Kate Dickie, Eggers’ın ilk filmi The Witch’deki ebeveynler. Eggers’ın kadroya getirdiği yeni oyuncular arasında Ethan Hawke, Claes Bang ve 20 yıl aradan sonra küçük ama unutulmaz Slav kahin rolüyle sinemaya dönen Björk yer alıyor.

VİKİNG OLMAK

Alexander Skarsgård, projenin başından itibaren başrol oyuncusu olarak seçilmişti. Eggers’ın Sjón’le birlikte senaryoyu yazarken bunu göz önünde bulundurmakta hiç sorun yaşamamış. “Kendisi için bir Viking filmi geliştirmek konusunda akıllıca davranmış. Çünkü fiziksel olarak bu rol için kusursuz biri Vücudunu acımasız bir makineye dönüştürebilen 1.93 boyunda İskandinav bir oyuncu. Alex, Amleth’i canlandırırken tamamen kusursuzdu ve çok çalışarak bir Viking oldu.”

Skarsgård, araştırmalarla, çevirim içi eğitimlerle ve Viking kültürü, tarihi, mitolojisi hakkında çekimler öncesinde ve sırasında kaynak kitabı olan Children of Ash and Elm gibi kitaplar okuyarak kendini hazırlamış. Ayrıca İsveçli kişisel antrenör ve beslenme uzmanı Magnus Lygdback ile çalışarak kendini dönüştürmüş.

Skarsgard şunları söylüyor “Vikingler bazı insanların içlerinde bir hayvanın ruhunun yaşadığına ve belli durumlarda farklı şekillerde kendini gösterdiğine inanırmış. Kadınlar için genelde bir deniz yaratığı olurken erkekler için tilki, kurt veya ayı olurmuş. Ya da Amleth’in durumunda hem kurt hem ayı olan Beowulf. Slav köyüne yapılan büyük akında gücünü ve vahşiliğini ayıdan alırken çevikliğini ve kıvraklığı bir kurttan aldığını görüyoruz.”

Skarsgård, 2016’da Tarzan Efsanesi filminde Lygdback’le çalışarak zayıf ve esnek bir orman maceracısına dönüşmüş. Oyuncunun Kuzeyli için Viking cüssesine ulaşması gerekiyormuş. Süper kahraman rolleri için Ben Affleck ile Gal Gadot’yu hazırlayan Lygdback şunları söylüyor; “Fiziksel olarak Alex’in bu kez Tarzan’dan daha kalın, daha geniş omuzlu ve vücut yağ oranının daha fazla olmasını istedik. Amleth, Viking efsanesinde kurt ayı hibriti olduğu için Alexander’ın kılıçlarla ve baltalarla dövüşürken rahat olmasını ama aynı zamanda büyük bir cüsse ve kalınlık sergilemesini istedik.”

Rolün diğer fiziksel gereklilikleri arasında bire bir dövüş, Viking akını sırasında bir kale duvarına tırmanmak, çatılar arasında sıçramak, denizde yüzmek ve Knattleikr adıyla bilinen İzlandalı Vikingler’in oynadığı, Amleth’in de Fjölnir’in çiftliğinde unutulmaz bir sahnede zafer kazandığı, lakros benzeri acımasız sporda yer almak da varmış.

Lygdback, Skarsgård’ı canlandırdığı savaşçı karakterin yaptıklarına benzer güç egzersizleriyle dikkatle organize edilen aksiyon sahneleri için uzun günler boyunca hazırlamış.

Lydback şunları söylüyor “Alex, günde beş öğün yiyordu. Sette her gün çok fazla dövüş, koşu ve duygusal koşuşturmayla süper hareketliydi. Çekimler sırasında üç saatte bir ara verip yemesini sağladım.”

Skarsgård, Slav köyüne düzenlenen savaşçı akınında yer alan oyuncular arasındaymış. Koreograf Marie Gabrielle Rotie’nin Skarsgård ve çok sayıda 130 kiloluk erkeklerin zorlu bir sahnede profesyonel dansçılar gibi görünmeden zarafetle hareket etmelerinin bir yolunu bulması gerekmiş.

Rotie, modern dansla dövüş hareketlerini ve transa geçmiş Şamanizm hareketlerini bir araya getirerek vücudu başka bir iç güç tarafından ele geçirilmiş gibi gösteren ayin hareketleriyle bir sahne yaratmış. Oyuncuları senaryonun gerektirdiği gibi ayılara ve kurtlara ayırmışlar. Rotie onlara içindeki gölgelerle yüzleşerek acıyı sindiren bir Japon dansı olan Butoh’dan teknikler öğretmiş.

Eggers’ın talimatıyla Andrzej Żuławski’nin Şeytan Tohumu filmini, özellikle de bir metro tünelinde Isabelle Adjani’nin nöbet tarzı bir şey geçirdiği ünlü sahnesini izleyen Rotie şunları söylüyor “Alexander için mükemmeldi çünkü Amleth, içindeki karanlığı buluyor ve onunla kendi ihtiyaçlarına uyacak şekilde çalışıyor. Rob, savaşçı dönüşümünün böyle olmasını istedi. Alexander’ın etrafı Vikingler tarafında çevriliyken vahşi, intikam isteyen ve öfkeli bir karakter olmasını kesinlikle hissettik.”

KADROYU OLUŞTURMAK

Eggers, Kuzeyli’Nin yapımı hakkında Skarsgård’la konuşmaya başladığında yoğun aktör, Big Sur, California’da geçen popüler David E. Keely’nin gizemli draması Emmy ödüllü dizide Nicole Kidman’la birlikte Celeste ve Perry Wright adlı havai karı kocayı canlandırdıkları çalışmasını yeni bitirmiş.

Hem Eggers hem de Skarsgård, Kraliçe Gudrún’u Nicole Kidman’dan başkasının oynayamayacağı konusunda hemfikirlermiş. Senaryoyu kendisine göndermişler. Eggers, Akademi ve Emmy ödüllü oyuncuyla buluşmak üzere Nashville’e gitmiş. Kidman kabul etmiş. Bir buçuk dakikalık kısa bir konuşmamız oldu ve kabul ettiğini söyledi. Senaryonun dişli olduğunu düşündüğünü söyledi.”

Big Little Lies’dan iki yıl kadar sonra, ikinci sezonun ardından Skarsgård, kendini yeniden Kidman’la çalışırken ama farklı rollerde bulmuş. “Kuzeyli’de bir kez daha işlevsiz, şiddetli çifti oynuyorduk. Bu kez anne oğulduk ama hala bir kabus yaşıyorduk. Bir daha birlikte çalıştığımızda tatlı, romantik bir komedi bulmaya karar verdik.”

Anya Taylor-Joy stars as Olga in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Anya Taylor-Joy (Emma, Dün Gece Soho’da) birlikte kurtuluşları için Amleth’le ekip olan Slav kadın, Huş Ormanı’ndan Olga’yı oynamak için daha senaryo bile tamamlanmamışken hazırmış. Eggers ve Taylor-Joy kariyerlerine The Witch’le başlamışlar. Genç oyuncu 17. Yüzyılda Massachusetts’de cadılığa karşı gelen bir genç olarak performansıyla övgüler almış. Taylor-Joy ise Netflix’te The Queen’s Gambit’te ve kostüm draması Emma’da rol alarak global bir süper star olmuş.

“Şunları söylüyor; “Kuzeyli’nin kadrosunu hemen kabul ettim çünkü Robert’la bir başka maceraya çıkmaya hazırdım. Bana karakteri beni düşünerek yazdığını söylediğinde çok şaşırdım ve onur duydum.”

Olga’nın ruhsal dünyayla ve doğayla derin bir bağı varmış. Amleth bir Viking akınında hayatına şiddetle girdiğinde bile kadere inanıyor. “Kader onları ilk kez gemide iletişim kurduklarında bir araya getiriyor. Onları hikayenin geri kalanına taşıyan müthiş bir bağın başlangıcı.”

Eggers’la ikinci kez çalışmak talep gören aktör için harika bir deneyimmiş. “Film yapımındaki ilk deneyimim onunla, The Witch’teydi. Aktör olarak en sevdiğim deneyimlerimden biriydi. Diğer film setlerinde nasıl davrandığımın farkında değildim çünkü Robert’tan öğrenmiştim. Bu noktada birbirimizi o kadar iyi anlıyorduk ki sette kısa sürede ilginç yerlere gittik.”

Danimarkalı oyuncu Claes Bang (Kare) Amleth’in kötü amcası Fjölnir’in rolüne hemen ilgi duymuş çünkü orijinal Amleth hikayesi 12 yüzyıl Danimarka tarihi metni Saxo Grammaticus’tan alınan
Önceden bildiği bir hikayeymiş. “Danimarka’da bu hikayeyi herkesin bilme nedeni Shakespeare’in hikayeyi ele alıp Hamlet’e dönüştürmesidir. Daha sonra da Aslan Kral’a dönüşmüş. Robert ve Sjón , gerçekleştiği dönemde ve çağda İzlanda’da geçen daha kanlı bir hikayeye dönüştürdü.

Kral Aurvandil’in üvey kardeşi Fjölnir, tahta çıkmayı amaçlıyor ve bu konuda bir şey yapmaya karar veriyor. Kralın boynunu vuruyor ve karısı Kraliçe Gurdun’la beraber İzlanda’ya kaçıyor. 20 yıl sonra hala karısıyla birlikte, İzlanda’da bir çiftlikte ve iki oğlu var. Ama rahat değil, peşine düşen bir kehanetten dolayı rahatsız.

Bang şunları söylüyor “Robert’ın bu projede yaptığı Shakespeare’in stratejisine benzer. Hikayeyi alıp Yunan tragedyası gibi psikolojik, felsefi ve varoluşçu yapıyor. Ama psikolojik unsur burada hikayeyi eylemleriyle uzlaşmaya çalışan Hamlet’in kafasının içine koyan Shakespeare’de olduğu gibi ön planda değil. Dış aksiyona daha çok odaklanan Robert ve Sjón, Kuzeyli’yi aksiyonun canlı olduğu bir intikam hikayesi sınıfına koydu.”

Daha zihinsel, bağımsız filmlerde rol almaya alışık olan Bang, Fjölnir rolünü farklı bir şekilde, diyoloğu daha az, fiziksel talepleri daha çok olan bir rol olduğu için istemiş. Klişe bir barbar Viking olan rol arkadaşı Skarsgård’ın aksine Bang’İn savaşçıdan bozma bir çiftçiyi oynaması gerekmiş.

Filmin ilk 20 dakikasında öldürülen Kral Aurvandil rolü için Ethan Hawke (İlk Reform), projeyle senaryonun dile olan benzersiz yaklaşımından dolayı ilgilenmiş. “Çoğu filmde dilin orijinalliğine pek özen gösterilmez. Daha çok tiyatroda görülen bir şeydir.” Diyor Lincoln Center’da Macbeth’i oynamış olan Hawke. “İşinin ehli olan her türlü oyun yazarının kendine özgü dil kullanımı ve karakter ve dünya kurma biçimi vardır. Ama kitlelerin beğenisi için sinema, dile daha doğal bir yaklaşımı tercih etmiştir. Ama Kuzeyli’de dilde gerçek bir şiirsellik olduğunu düşündüm. Neredeyse Beowulf gibi. İlk okuyuşumda bir Viking kralı hakkında büyük bir şiir gibi geldi.”

Hawke için Aurvandil’i canlandırmak, hep istediği Orta Çağ karakterini canlandırmak için bir fırsat sunmuş. “Bu çok eski bir hikaye, Hamlet’ten bile daha eski. Karakterim hem babalık hem de kayıp hakkında birçok sembol taşıyor. İnanılmaz derecede ilginç biri olduğunu düşündüm.”

4179_D085_00083_R2 Ethan Hawke stars as King Aurvandil in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Soytarı Heimir rolünde Willem Dafoe (Kabus Sokağı, Kumarbaz), Kuzeyli’de önemli bir rolü canlandırıyor. İlk sahnesinde hemen anlaşılmayan bir rol. Eggers’ın 2019’daki doğaüstü dramı The Lighthouse’da denizci Thomas Wake’i canlandıran Dafoe şunları söylüyor, “Saray soytarısı gibi ama aynı zamanda bir anman veya rahip gibi. Hikayede çok önemli bir ritüeli gerçekleştiriyor.”

Eggers, Heimir karakterini özel olarak Dafoe için yazmış. Oyuncu da filmin yapımında usta olduğunu bilen Eggers’la çalışmak için hazırmış. “Kişisel sinema yapıyor ama sinematik dili kullanan bir tür. Kapsamı çok az ve özellikle aynı görüntü yönetmeniyle (Jarin Blaschke) yakından çalışan özel olarak tasarlanmış çekimlerle.” diyor 100’ün üstünde filmde rol alan Dafoe. “Ama aynı zamanda oyuncunun dilinden konuşan bir oyuncu. Bir sahnede çok iyi ileri geri gidişleri oluyor ve çok fazla meydan okuma sunuyor.”

Detaylara gösterdiği özen ve tarihi kesinliğe ve kusursuzluğa verdiği önem nedeniyle Eggers’ın sinematik evrenine her zaman ilgi duyan Dafoe şunları söylüyor, “Kuzeyli hakkında çok bilgim olmayan bir dönemde ve kültürde geçiyor. Ama Robert’in araştırmasına güvendim ve kabul ettim. Gerçek bir tarih öğrencisi ve onunla birlikte dünyalarının içine çekiliyorsunuz.”

Eggers’ın çekirdek oyuncu kadrosundan iki deneyimli oyuncu daha Kuzeyli’ye dönmüş. Taylor-Joy’la birlikte The Witch’de rol alan Kate Dickie ve Ralph Ineson.

İskoç doğumlu Kate Dickie (Yeşil Şövalye) Fjölnir’in İzlanda’daki çiftliğinde bir zamanlar köle olan hizmetçiyi canlandırıyor. Dickie şunları söylüyor, “Karanlık bir geçmişi var ama yetişkin hayatının çoğunu başka bir yere gönderilerek geçirmiş. İçinde kaynayan birçok şey var.”

Dickie, Game of Thrones’da Lysa Arryn rolünde oynamadan önce Andrea Arnold’ın Red Road dizisinde çıkış yapmış ve Eggers’la ikinci kez çalışmaya başlamak üzere sete dönmeden önce ülkesi İskoçya hakkında araştırma yapmış. “Robert’la tekrar çalışmak bir onurdu. Sette durup ana kadroya gösterdiği ilgiyi ve özeni yardımcı oyunculara ve ekibe de gösterdiğini izledim.”

Amleth ve Olga’yı güvenli bir şekilde götüren geminin tüccar kaptanı Kaptan Volodymyr’i üretken oyuncu Ralph Ineson (Yeşil Şövalye, Game of Thrones) canlandırıyor. Oyuncu Kuzeyli’de Linda Muir sayesinde filmin en iyi kostümlerinden biriyle göze çarpıyor. “Volodymyr, uzak diyarlara yaptığı yolculuklardan aldığı çok sayıda mücevher ve aksesuar takıyor. Görüntüsü çok ilginç bir hikaye anlatıyor.”

Kostüm dramasına hiç yabancı olmayan Ineson, Eggers’la tekrar çalışacağı için heyecanlıymış. “Rob Eggers, bir oyuncu olarak kariyerimde başıma gelen en iyi şeydi ve Kuzeyli’nin de muhteşem bir hikayesi olduğunu düşündüm. Bence eski Viking hikayeleri, yeniden anlatılmaya olanak veriyor çünkü çok derinler ve bu da onları egzotik ve uluslararası bir özellik katıyor.”

En son Lars Von Trier’in 2000 yılındaki müzikali müzikal Karanlıkta Dans’ta rol alan müzisyen Björk, Kahin’i oynamak için film yapımına geri dönüyor. Linda Muir’in şatafatlı bir kostümünü giyen Björk, Amleth’e hayatta yolunu kaybettiğini kesin bir şekilde söylüyor.

Björk’le oynadığı sahneyi hatırlayan Skarsgård, filmin Kuzey İrlanda’daki çekimlerindeki en iyi gecelerden birinden, yapıma ara verilmesine neden olan kötü hava şartlarından bahsediyor. “Çok soğuktu. Ama rüzgar ya da yağmur yoktu. O gece uygun biçimde dolunay vardı. Björk’ün sahnesini Slav köyündeki bir binada çekerken dolunay da arkasındaydı. Sahnesinde kaderden, ruhlardan, doğa anayla bağlantıdan bahsediyor. O nadir gecede onu izlemek gerçekten unutulmaz bir deneyimdi.”

Eggers, kendisine her şeyden çok oyuncunun güçlü ve özgün benlik algısının ilham verdiğini söylüyor. “Björk, Björk ve karakteri çok gerçek. Stili olan, sizi etkileyen başka karakterli ünlülerle de tanıştım ve yapmacık olduğu anlaşılıyor. Ama Björk’te gerçek olduğunu biliyorsunuz. Björk’ten başka kim mücevherlerle donatılmış bir kahini oynayabilirdi?”

RÜYA EKİP YENİDEN BİR ARAYA GELİYOR

Eggers, birlikte çalıştığı ana ekibiyle üçüncü kez bir araya geliyor. İçlerinde yapım tasarımcı Craig Lathrop, görüntü yönetmeni Jarin Blaschke, kostüm tasarımcı Linda Muir ve editör Louise Ford da yer alıyor. Kuzeyli için çok daha büyük ölçekte birlikte çalışmışlar ama neredeyse 10 yıl önce The Witch’de yeniden yarattıkları 17. Yüzyıl Massachusetts çiftliğinden beri çalıştıkları tarzda çalıştıklarını görmüşler. Eggers’ın ayrıca New Regency içinde ardı ardına yaptığı ikinci film olmuş.

Eggers şunları söylüyor “Aynı kişilerle çalıştıkça onlara daha çok güveniyorum ve onlar da kendi işlerini daha çok yapıyor. Kuzeyli için bir vizyonum olsa da ve tipik ultra kesin olsam da her kapı menteşesini ve çiviyi ben seçemezdim. Sadece oyunculara e-posta yazarak harcadığım zaman bile inanılmazdı. Hikayenin dünyası bu kez daha büyük olsa da üç ana mekanımıza ya da köylere çok büyük, üç Witch çiftliği gibi baktık.

Yapım tasarımcı Craig Lathrop , 2019’un sonunda başlıca setleri inşa etmeye başlamış bile. Bunlara Kral Aurvandil’in ada krallığı ve Amleth ve savaşçılarının kanlı akınını yaptığı Slav köyü de dahilmiş. Mart 2020’de birden Covid başlayınca ve karantinalarla birlikte yapım duraklamış.

Kuzeyli’nin yüzde yetmişi İzlanda’da geçiyor. Covid’den önce yapımın yarısının İzlanda’da mekanda, yarısının da Kuzey İzlanda’da, Belfast’ın dışında Game of Thrones’un sekiz sezon çekildiği verimli ve yeşil kırsalda çekilmesi planlanmış. Thrones’da çalışan mekan sorumlusu Naomi Liston yapımın İzlanda’yı Kuzey İrlanda’da yeniden yaratabileceğini biliyormuş. Karantina olduğunda Eggers, New Regency ve Mark Huffam’la birlikte Kuzeyli’nin büyük bölümünü Lathrop’ın setleri inşa etmeye başladığı yerde çekme kararı almışlar.

Lathrop şunları söylüyor “Bu tarihi bir film. Çok özel bir zamana ve yere dayanıyor ve tarihi kesinlik, hayalimizdeki mekanlarda yapamazsak bile bizim için son derece önemliydi. Daha önce büyük ölçüde hayale dayanmayan bir Viking filmi görmedim. Rob da ben de gerçek dünyanın gündelik duygusunu yakalamak konusunda kararlıydık. Çünkü izleyici için sürükleyici olacaktı. Tüm detayları doğru yaparsak sizi 10. Yüzyıl Viking hayatına götürecekti.”

Ingvar Sigurdsson as The Sorcerer in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Eggers şunları ekliyor, “Bu film için belirli bir görsel ton belirlemek zordu. Çünkü Viking dönemi sanatı soyutlanmıştı ve 19, yüzyıl Viking resimleri ve illüstrasyonları materyalist dünyanın kesin tasvirinden çok uzaktı. Filmin tasarımı için başvurduğumuz görüntüler askeri tarih kitaplarından, müze illüstrasyonlarından, Viking’leri canlandıran ortamın çok fazla yoğun olmayan canlı tarih görüntülerinden oluşuyordu.”

Lathrop, set inşa sürecine Aurvandil’in ada krallığındaki evinin inşaatıyla başlamış. Kuzey İrlanda’nın Anrtim kıyısında Torr Head’de, İskoçya’nın güneybatısında Mull of Kintyre’nin güzel manzaralarının olduğu sarp burunda inşa edilmiş. Bu sette ayrıca 11 yaşında Prens Amleth’in erginlenme töreninin yapıldığı bir tapınakla Aurvandil’le Gudrún’un paylaştığı bir yatak odası da yer alıyormuş.

Lathrop şunları söylüyor, “Viking dönemindeki yapılar hakkında çok bilgimiz yok çünkü geride kalan hiçbir yapıları yok. Sadece zemindeki kazık çukurları var. O yüzden nasıl göründüklerini 3D modellemeyle bilgisayarda yaratmak zorunda kaldık. Kral Aurvandil’in gücünü ve ihtişamını yansıtan setleri yaratmamıza yardım eden akademik uzmanlara ilettim.”

Lathrop, 3D-modellemeyle 10 yüzyıl İskandinav kraliyet konutlarının içinde bulunan işlemeli sütunları yapmış. Tasarımlar heykeltıraşlara gönderilmiş. Kilden kopyaları yapılmış ve ardından alçı yapılıp boyanmışlar. Demirciler, kapılar için madeni kısımları yapmış, mobilyalar dönemin yorumlarına göre tasarlanmış ve yapılmış. Dokumalar bilgisayarda tasarlanmış ve Hindistan’da dokunmuş ve işlenmiş.

Lathrop şunları söylüyor, “Mimariyi, malzemeleri ve hatta malzemelerin eskitilmesini doğru yapmak yeterli değil. Kılıçlar, zırhlar, mücevherler, oymalar da tasarım açısından yapılması zor unsurlardı. Her detayı doğru yapmaya ç alıştık. Böylece izleyiciyi Amleth’in dönemine götürebilecek ve yolculuğunu çok daha iyi anlayabilecektik.”

Lathrop şunları ekliyor; “Başka bir zorluk da farklı binaları Slav döneminin tarzına göre tasarlamak ve sazdan yapılıp boyanmalarını sağlamaktı. Ama bu sadece dış kısmıydı. Tapınağın içinde Björk’ün büyük sahnesinin olduğu yerde görülecek ve dokunulacak çok fazla unsur var, idoller, heykeller, metal tılsımlar gibi.”

Mekanda inşa edilmesi planlanan Fjölnir’in çiftliği ve civardaki İzlanda köyü için Lathrop, Ulster’de küçük bir semt olan Carncastle’ı kullanmış. Burada zor olan minimum kereste ya da ağaçla bir Viking köyü inşa etmekti. Çünkü 10. Yüzyıldaki İzlanda çiftlikleri çimden yapılırmış. Sanat departmanı, inşaat ekibi ve çevre ekibiyle birlikte çalışan Lathrop, yapımın duraklaması nedeniyle 9 ay boyunca dayanan birkaç çim yapıyı inşa etmişler.

“Çekimde verilen arada çimler büyüyüp manzaraya yerleşebilirdi. Böylece ağustosta geri geldiğimizde çimler başından itibaren olmasını istediğim gibi olmuştu. Göz kamaştırıcıydı. İrlanda, o yaz kuraklık yaşamıştı ama bahçıvanlar setleri düzenli olarak sulamış, böylece çimler büyüyüp gelişmiş. Bu sulamamı gerektiren ilk setti. Ama doğa dostu bir tasarımın eseriydi.”

Filmin büyük finali olan, İzlanda’daki aktif bir volkan olan Hekla Dağı’nın önündeki Amleth’le Fjölnir arasındaki hesaplaşma için Lathrop’un ekibinin Kuzey İrlanda’da Antrim Country’de Boghill Taş Ocağı ile yetinmesi gerekmiş. Araziyi şekillendirmek için ağır makimeler kullanarak volkanı temsil etmek üzere 15 ton siyah kum getirilmiş. Görsel efektler ekibinin post prodüksiyon sırasında özgün görünen lavları eklemeleri için de kanallar oluşturulmuş.

Ekip dondurucu kış ikliminde taş ocağının içinde Skarsgård ve Bang, ten rengi tangalar dışında çıplak bir haldeyken çekim yapmış. Kameralar gösterişli hesaplaşmalarını çekmeye başlamadan önce iki oyuncu kan ve et benzeri maddelerle kaplanmış. Skarsgård şunları söylüyor “Kapanıştaki dövüş sahnesi çektiğin en çılgınca şeydi. Patlamak üzere olan bir volkanın tepesindeydik. O anın hakkını vermemiz gerektiğini biliyorduk, gerçekten hazırlanmıştık. Claes, o sahnede müthiş bir ortaktı. Ama her şeyi mümkün kılan, gerçeğin göz alıcı bir şekilde yerini alan Craig’in çalışmasıydı.”

GEMİLER VE SİLAHLAR

Lathrop, yapımda Kuzeyli’ye ek özgünlük katan iki Viking gemisiyle çok sayıda silahlar kullanmış. Tasarımlarını da usta zanaatkarlara yaptırmış.

İki Viking gemisinden biri uzun bir kuyruğu olan uzun savaş gemisi langskip ve daha ağır bir ticaret gemisi olan ve Çek Cumhuriyeti’nde elde yapılan knörr imiş. Artık kullanılmayan bir okulda inşa edildikten sonra yapım departmanı Covid karantinası sırasında gemileri Avrupa’nın diğer ucuna taşınması gerekmiş.

Eggers’ın ve Lathrop’un geleneksek inşa görüşüne uygun olarak gemilerdeki her şeyin özgün olması gerekmiş. Perçinlerin bir Viking akademisyeni tarafından onaylanmış. “Filmi izlerken farkı asla anlamayacaksınız. Ama Rob biliyor. The Witch’e ya da The Lighthouse’a bakınca hissedebilirsiniz. İster bulanık bir arka plan ya da ön plan olsun bir karedeki her şeyin özgün olduğunu bilmek ister.”

Ek deniz yolculuğu sahneleri için yapım ekibi İrlanda müzesinden ve döneme özel aletlerle elde yapılmış olan Roskilde Danimarka’daki gemi yapımı müzesinden gemiler ödünç almış.

Knörr’ü İzlanda’ya götüren gemi kaptanı Volodymyr’i canlandıran Ralph Ineson şunları söylüyor; “Oyuncu olarak gemi yapımında özgünlüğe gösterilen özen gerçekten tarif edemeyeceğiniz şekilde yardımcı oluyor. Gemiyi hissetmek, ahşabı, halatları hissetmek dokunsal bir şekilde performansınıza yardımcı oluyor. Ama aynı zamanda korkutucu bir ortam da yarattı. Özellikle de geminin başında duran Anya Taylor-Joy’un Olga rolünde Rüzgar tanrılarına seslenişiyle.”

Claes Bang stars as Fjölnir in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Game of Thrones’da da çalışan silah ustası Tommy Dunne, Kuzeyli’ye katıldığında işi kendisini bekliyormuş. Lathrop ve departmanı, Viking silahları hakkında detaylı bir araştırma yapmış bile.

Kuzeyli’deki tüm silahlar elde yapılmış ve Dunne, tarihçiler aracılığıyla her karakterin taşıyacağı silahları ve neden taşıyacaklarını doğrulamış. Dunne’un çalışması arasında kılıçların, zırhların, baltaların boyutlarını araştırmak, silah kabzalarının ahşap tedariğinin döneme uygun olduğunu sağlamakmış. Metal yapımcılarını kullanarak Dublin’deki kendi dökümhanesinde tasarımlarını üretmiş. Metallerin ister Slav ister İzlanda olsun uygun tarzda dökülmesi sağlamış. Müze düzeyinde replikalar olmuşlar.

Örneğin savaşçı silahlarının yakın planda bire bir dövüş için, hızlı, gizli saldırılarda yakın referanslarını yansıtması gerekiyormuş. Slav Vikingler kılıç kullanımı, uzun mesafeden ok atıcılığı ve düşmanları uzakta tutma konularına daha yatkınlarmış. Bu yüzden seax denilen uzun bıçaklar, kısa baltalar ve zaman zaman da kalkan kulanmışlar. Savaşçılar barbarlığı, kendilerini üstünüze atmayı, ısırmayı ve oymayı seviyormuş. Slavlar ise uzaktan savaşıyormuş.”

Birçok savaş sahnesi için metal silahların kopyaları kauçuktan, bambudan yapılarak güvenlik sağlanmış. Detaylı boya ileri bu maket silahların gerçek gibi görünmesini sağlamış.

Tehlikeli sahnekler koordinatörü C.C. Smiff (Game of Thrones) savaş sahnelerini organize ederken Alexander Skarsgård gibi oyuncularla birlikte çalışarak, aksiyon sahnelerinde hareket özgünlüğüne, silahları, kalkanları, baltaları doğru taşıma biçimine odaklanmış.

ÇEKİM

Kuzeyli, Eggers’ın ilk aksiyon filmi. Normal şartlarda görüntü yönetmeni Jarin Blaschke’nin 35 mm kamera ekipmanına ve görüntü tarzına geniş alan bırakmasına olanak verecekmiş. Ama Eggers, ikilinin 13 yıl önce Edgar Allan Poe’Nun kısa hikayesine dayanan kısa filmleri “The Tell-Tale Heart”tan itibaren geliştirdikleri tek kamera yaklaşımına devam etmişler.

Blaschke daha kısıtlı mekanlarda, minimum sayıda karakterle daha küçük ölçekli yapımları hakkında şunları söylüyor “Bu çok kısıtlı çift kollu ya da dört kollu kameralarla çalışmaya alışkınız. Burada Birdman’i ya da 1917’yi yapmaya çalışmıyoruz. Daha çok her şeyi temele indirmek amaç. Bu da aldatıcı olabilir çünkü uzun zaman düşünmen gerekir. Bu kadar karakterin ve soyut fikirlerin olduğu bu görüntüleri güzel, temiz bilgi akışları olarak nasıl bir araya getirirsiniz?”

Kuzeyli, koreografisi özenle yapılmış, yüzlerce oyuncunun yer aldığı, farklı ülkeleri, kültürleri, dinleri temsil eden birçok mekanda, köyde geçen bir aksiyon filmi olduğu için tek kamerayla çekme kararı kurguda daha az kesimle sonuçlanmış ve tartışmalı bir kararmış.

Eggers şunları söylüyor “Jarin ve benim beğendiğim sinema hikayeleri basitlikle, doğrudan anlatan ve hikayelerini anlatmak için gerekli görüntüleri bulmaya çalışan yapımcıların yaptıkları filmlerdir. İnsanların neden birden çok kamerayla ve çok kapsamlı çekim yaptığını biliyorum. Çünkü diğer türlü yapmak zordur. Bu kadar çalışmayı tek kamera kullanarak planlama baskısı sinir bozucudur ve kesinlikle stüdyoya endişe verir.”

Mart 2020’de Covid karantinası olduğunda Eggers ve Blachke filmin yüzde 95’inin resimli taslağını tamamlamışlar, belli aksiyon sahnelerine kadar yer vermişler. Böylece o yılın Ağustos ayında karantina kalktığında çekimlere devam etmeye hazırlarmış.

The Lighthouse’ın fotoğrafçılığın ilk dönemini hatırlatan farklı bir estetiği vardı, The Witch ise görsel ve ortam ilhamı için dönem resimlerini kullanmış. Ama Eggers’ın yarattığı detaylı portföye ve yapımcının detaylı araştırmalarına rağmen Blaschke, Kuzeyli için belirli görsel referanslardan yoksunmuş. “Robert, yoğun çekimler, arka planda daha çok şeyin olduğu daha uzun sahneler, zengin kareler istiyordu.” Diyor.

Kuzeyli, Blaschke’ye yeni aletlerin ve tekniklerin olduğu, hareketli çekimler, kamera arabaları, vinçler ve aksiyon sahnelerini sorunsuz yaparak Eggers’ın hareketi tek bir kamerayla yakalamasını sağlayan tehlikeli sahne koordinatörleri sağlamış.

Çekimi en zor sahnelerden biri, filmde Kral Aurvandil’in başının kesildiği sahneden sonraki ikinci büyük aksiyon sahnesi olan savaşçı akınıymış. Blaschke için zor olan sadece akını değil, sahnenin etrafında olan farklı şeyleri de yakalamak olmuş.

Blaschke şunları söylüyor; “Sahnede 90 saniye izlemek basit. Ama o sahneyi çekmemiz dört gün sürdü. Çoklu kamera yaklaşımı kabus olurdu.”

Savaşçı akınında uzun, karmaşık ve çoklu koreografilerin olduğu bir çekim içeriyormuş. Birden çok hareketli parçayla filmdeki en heyecanlı sahnelerden biri olmuş. “Bu sahne gibi bir şeyi çekmek çok zordur. Büyük aksiyon macera filmlerini izlerken düzinelerce kesinti yaparız çünkü yapımcılar çok kamera kullanmıştır ve her çekimde birçok farklı açı yakalamıştır. Bizim filmimizin farklı olduğunu ve farklı hareket etiğini umuyoruz çünkü çok fazla kesinti yok. Umarız daha sürükleyici olur.”

Alexander Skarsgård stars as Amleth in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Skarsgård için savaş sahnelerini çekmek tek kamera estetiğiyle daha büyük bir zorluğa neden olmuş. Çünkü sahne aynı sahneyi birden çok kez çekmek zorunda kalan oyunculara ve dublörlere ihtiyaç olmuş. Şunları söylüyor “O sahneleri çekmek zihinsel ve fiziksel olarak yorucuydu çünkü bazılarını 25 kere çekmek zorunda kaldık. Tekrar oynattığımızda tek bir şey bile olmadıysa tekrar tekrar yapmamız gerekiyordu. Umarız izleyiciler tek kamera yaklaşımında farklı bir şey hissedeceklerdir çünkü dövüş sahneleri daha akıcı ve bunun nedeni de daha az kesinti yapılmış olması. Daha sürükleyici ve sanki oradaymışsınız gibi gerçek.”

Kötü hava da kamera ekibi için zorlayıcı olmuş ama birçok oyuncu hoş karşılamış. Dafoe şunları söylüyor “Robert’ın filmlerinde hava durumu önemlidir. İyi hava kötüdür. Biz kötü hava istedik ve oldu.”

Claes Bang şunları ekliyor: “Kuzey İrlanda’nın yamaçlarında, dizlerimize kadar çamurdaydık ve ayak basacağımız yer yoktu. Yağmur sertti falan ama hikayeye katmak istediğimiz hamlığı sağladı. Orada tek çekimle, büyük kurgularla, atlarla, figüranlarla ve çamurla çalışmak zordu.”

Taylor-Joy şunları söylüyor “Kuzey İrlanda’da Viking kafasına girmek için hayal gücüne hiç gerek yoktu. Robert bağırır, üşümüş ve zavallı görün” derdi. Siz de ‘Üşüdüm ve zavallıyım!’ derdiniz. Rol yapmaya hiç gerek yoktu!”

KOSTÜMLER

Kostüm tasarımcı Linda Muir, Kuzeyli’de farklı kültürleri, gelenekleri olan ve yüzlerce oyuncuyu kapsayan üç farklı sinematik dünya için kıyafet yapmakla görevlendirilmiş.

Film ayrıca tasarımcının ilk kask ve zırh tasarlama deneyimi olmuş. “Sadece kostümlerin miktarı bile büyük bir işti. Kostüm süpervizörümüz rakamları topladı; 918 ayrı, elde dikilmiş ana kıyafet için 158 prova. Sadece Kraliçe Gudrún’ın aynı tasarımda her biri farklı amaçlara hizmet eden 20 uzun elbisesi vardı.

Muir, Viking dönemi hakkındaki detaylı araştırmasına 870 yılı civarında İzlanda’ya yerleşen İskandinav kadınların ve erkeklerin hayatlarını ve eylemlerini anlatan Orta Çağ edebiyatına ait İzlandalıların efsanelerini okuyarak başlamış. “Ama efsaneler bizim baktığımız dönem olan 10. yüzyıldan 200 yıl kadar sonra yazılmış.” Araştırmak istediği kostümler yer almıyormuş.

Vikinglerin düşünce biçimini ve inanç sistemini daha iyi anlamak için Viking akademisyeni ve yazarı Neil Price’ın çevirim içi derslerine katılmış ama yine kıyafetler hakkında pek bir bilgiye ulaşamamış.

“Viking dönem kıyafetleri araştırmadaki büyük sorun, bugüne kalan örneklerin parçalar olması. Tam olan tek bir kıyafet yok. Ayrıca döneme ait günlük olayların yazılı olduğu hiçbir kaynak yok. Çünkü 200 daha sözlü anlatım geleneği devam etmiş. Kıyafetlerin renkleri, tarzı, kumaş teknikleri bilinmiyor.”

Orta Çağ başına ait kıyafetlerin kesimi, yapımı hakkında kitaplara başvurduktan sonra Vikingleri yeniden canlandıran kıyafetler tasarlayan ve satan çevirim içi siteleri incelemiş. Bu topluluktan fitilli ya da düz dokuma yünler ve başka kıyafetlerle aksesuarlar bulmuş.

Willem Dafoe stars as Heimir the Fool in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Ekstra Orta Çağ hakkında daha fazla esinlenmek için ekranda kullanabileceği birkaç parçaya ulaştığı Londra, Roma, Madrid’deki kiralıkçılara gitmeden önce British Museum’u ziyaret etmiş. Kuzeyli için zırhlar da dahil her şey için orijinal tasarımlar yapması gerekmiş.

Kapsamlı araştırma yaptıktan sonra 120 orijinal kostüm tasarımının yapımına başlamış. Kalabalıkların kostümleri Slav köylüler, Baltık köleler, hizmetkarlar ve üst ve alt tabakalardaki Viking erkekleri ve kadınları için kabaca 750 erkek kıyafeti ile 430 kadın kıyafeti gerekmiş.

Yapım, karakterin zenginliği, rütbesi ve sosyal duruşuna bağlı olarak farklı kostümleri kapsayan üç farklı sinematik dünyaya bölünmüş. İlk dünya bir ada krallığı. Asillere uygun yüksek statülü Viking kıyafetleriyle zincirli zırhlar ve bir grup atlı katil için zırh gerekiyormuş.

İkinci dünya, filmde Muir’in yaptığı tasarımlar arasında en detaylı olanlarını içeren, Amleth ve savaşçılarının yazın Slav köyüne baskın yaptıkları Rus Ülkesi. Bu sahnelerde Doğu Avrupa etkili tasarımlar, keten tunikler, kürklü savaş kostümleri (detaylı hayvan başı parçalar dahil), kadın Slav köylüler için abartılı nakışlı elbiseler ve Björk’ün oynadığı gizemli kahin için nefes kesen kıyafet.

Muir şunları söylüyor “Nakış, bu tür bir köy için ruhsal bir eylemmiş, bir iletişim biçimiymiş. Kostümü de köyün üstün iletişimcisinin statüsünü yansıtıyor. Her kadın aile üyeleri için iyicil umutlarını kıyafetinin üstüne nakış olarak işlerse kahin toplumun tamamı için yazarmış. Yazarmış diyorum çünkü o dönemde Slav dünyasında nakışçı sözcüğü, günümüzdeki yazmak sözcüğünün karşılığıymış.”

Filmde Björk Slav köylülerle aynı keten kıyafeti giyiyor. Bunlara Anya Taylor Joy’un oynadığı Olga da dahil. Ama kahinin aksesuarları, kısa sahnesi sırasında onu uhrevi dünyaya ait bir düzeyde gösteriyor. Uzun elbisesi tamamen nakışlarla kaplı, önden açık eteği, dikey olarak elde birleştirilmiş dokuma kuşaklardan yapılmış ve film için özel olarak yapılmış zillerle süslenmiş. İnce komprime bantlarla birbirine tutturulmuş huş kabuğundan bilezikler ve oyuncunun başlığı, geleneksel Ukrayna gelin başlığının bir versiyonu. Kahin, tanrılarla evlidir.

“Robert’n Björk’ü buğdaydan yapılmış bir başlıkla düşünmüştü ama sonunda bizimki alın kısmında nakış işlenmiş bir kısmı olan, şakaklarında altın halkalar ve olmayan gözlerini gizleyen deniz kabukları asılı olan arpadan bir başlık oldu.” Diyor Muir. Başlık için cam boncukları York’taki Viking festivalinde bulmuş. “Sadece Slav Cadı için 18 farklı kolye yaptık.”

Sadece savaşçıların barbar akınlar sırasında taktığı hayvan başlıkları için İtalyan yaratık tasarımcı ikilisine başvurmuş. Biri oymacı, diğeri de kürkçü olan kili Roma’da hayvan başlıkları yapıyormuş. Toplamda kurtlardan ve ayılardan oluşan tam 13 başlık yapılmış. Skarsgård için de akın sırasındaki hayvan ruhu ayı ve kurt hibriti olduğu için özel bir başlık yapılmış.

Filmdeki üçüncü dünya, İzlanda’da Fjölnir’in aile çiftliğiymiş. Muir, aile üyeleri için yüksek statüyü belirten ama gösterişli olmayan ağırlıklı olarak yün kıyafetler kullanmış. Her biri kıvrımlı, güzel hatlarla zengin havası veren Fjölnir için tüylü, yün pelerinler, Kraliçe Gudrún için uzun elbiseler ve iki küçük oğulları için sade, keten kıyafetler kullanmış. Slavların sihirli dünyasından uzak bir dünya.

Muir, ilk iki dünya için filmin başında Amleth’in de olduğu bir ritüel sahnesinde hayata dönen dağda yaşayan, ölü Savaşçı Kral da dahil olmak üzere doğa üstü karakterleri giydirmek zorunda kalmış. “Oyuncu Ian Whyte, 2.10 santimden daha uzun ve aksesuar departmanımızın onu iskelet gibi gösterecek bir kafa ve eller yaptı. Kostümünün kemiklerle kaplıymış gibi görünmesi gerekiyordu. O yüzden kıyafetlerini altın sarısı bileklikler ve bacak şeritleri olan çürümüş, yırtık pırtık bir elbiseyle altın ve gümüşten bir kask yaptık.”

Alexander Skarsgård stars as Amleth and Anya Taylor-Joy as Olga in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Zırh tasarımcı Giampaolo Grassi ile birlikte çalışan Muir’in Kuzeyli’deki çalışmasında ana zırh tarzları için uzmanlığından dolayı Viking Çağı illüstratörü Andrew Cefalu’ya başvurmuş. Muir şunları söylüyor “Viking orduları genelde statüye göre giyinir. O yüzden çeşitli görünümler olmamız gerekiyordu. En alt rütbeli yaya askere minimum deri koruması verilirken daha yüksek statülü Vikingler detaylı, zincir zırhlı gömlekler ve metal kasklar kullanıyordu.”

Eggers, Kuzeyli’de kaskların duruşu konusunda da son derece kesin taleplerde bulunmuş. Muir’in ve kostüm ekibinin çalışmalarına eklemeler yapmış. “Sıkı oturmalarını istedi. Metal alınlıkları ya da maskeleri olan, göz açıklıkları olan ve burun korumasının uzunluğunun da kesin ve tam olmasını istedi.”

KUZEYLİ’NİN MÜZİKLERİ

Eggers, Viking dönemi seslerine de hayat vermek için Birleşk Krallık’ta bulunan ve ilk sinema filmi müziklerini yapacak olan başlıca elektronik besteci müzisyenler Robin Carolan ve Sebastian Gainsborough’a başvurmuş. Eggers, Carolan’da ilk olarak The Witch’de isim yapmadan önce yaşadıkları yer olan Brooklyn’de buluşmuş. Carolan, Gainsborough’yu Carolan’ın kült plak şirketi Tri Angle’la anlaşma yapan müzikal projesi Vessel’dan tanıyormuş. Çalışmalarını iyi bilen Eggers, mücadeleye hazır olduklarını biliyormuş.

Carolan, Eggers’ın çalışmalarındaki özeni iyi biliyormuş. Yapımın çeşitli aşamalarında The Lighthouse da dahil olmak üzere senaryolarını okumuş. “Önceki senaryolar odadaki iki kişinin birbirine girdiği salon eserleriydi. Kuzeyli’de farklı mekanlarda yer alan ok sayıda karakter vardı. Ölçeği ürkütücüydü.”

Eggers film müziği için Viking Çağı’ndan enstrümanlar istemiş. Öncelikli olarak üflemeli ve telli enstrümanlarla Viking Çağı’nda İskandinav kültürleri arasındaki kullanımları konusunda tarihçilerin tartışmalarından dolayı ayrıcalıklı olarak davulları da istemiş.

Carolan ve Gainsborough’ın at kılından yapılmış telleri olan Tagelharpa ile İzlanda zitheri olan langspil ve ahşaptan, kemikten ve hayvan boynuzundan borular gibi bilinmeyen enstrümanlar hakkında bilgi edinmeleri gerekmiş. Varsayımsal Viking şarkı stilleri arasında gırtlaktan söyleme, bir tür İskandinav trili olan kulningden esinlenilen şarkılar yer alıyormuş. Carolan ve Gainsborough, Viking dönemi müzikleri yeniden yaratma konusunda uzman olan Danimarkal müzikolog Poul Høxbro’a başvurmuş. Ayrıcakiliye bu geleneklerde yer alan uzman çalgıcıları ve sesleri de tanıştırmış.

Gainsborough şunları söylüyor “Başta kemanlardan ve çellolardan, son 500 yılda kullanılan her türlü enstrümandan kaçınacaktık. Kuzeyli’nin kaba ve arkaik dokularından dolayı fazla iyi kusursuz olacak hiçbir şeyi istemedik. Viking dönemine olabildiğince yakın durduk.” Sonunda Viking enstrümanları senfonik telliler ve koro ile desteklenmiş. Carolan ve Gainsborough, hipnotize edici, yükseltici, heyecan verici ve çoğunlukla şiddetli bir müzik yapmış.

Alexander Skarsgård stars as Amleth in director Robert Eggers’ Viking epic THE NORTHMAN, a Focus Features release. Credit: Aidan Monaghan / © 2022 Focus Features, LLC

Everything Everywhere All at Once: Matrix Parodisi mi Yoksa Bunun Ötesi Mi?

Swiss Army Man filmiyle tanıdığımız Daniel Scheinert ve Daniel Kwan’ın yeni filmi Everything Everywhere All at Once, kısa süre içerisinde çok büyük bir popülarite kazanmış durumda. Aldığı yoğun övgüler, Letterboxd ve IMDB gibi film puanlama sitelerinde zirveye yükselmesi de bu durumun en önemli göstergelerinden.

Filmi izlemeyenler ve izlemek için yanıp tutuşan sinemaseverler ise şu sorunun cevabını merak ediyor: Neden çok tuttu bu film? Konusundan bahsedelim önce. Çamaşırhanede çalışan ve sahiplerinden biri olan Evelyn, kendi tabiriyle ‘şapşal’ kocası, kendi dilini konuşmaya bile üşenen uyumsuz kızı ve huysuz babasıyla birlikte bir kaosun içerisinde yolunu bulmaya çalışan, bu hengameden kurtulmaya çalışan bir kadındır. Bir gün vergi dairesinde bir problemi halletmek için gittiklerinde ise enteresan ve daha büyük bir problemle karşılaşır. Karanlık bir güç bütün paralel evrenleri etkisi altına alıp, evreni yok oluşa sürükleyecekken Evelyn de bu evrenleri kurtarmak için kilit konumda olduğunun farkına varır ve harekete geçer. Bunun için de farklı paralel evrenlerdeki kişiliklerindeki yeteneklerinin kendi içerisinde aynı potada eritip yani süper güçlerini kullanarak kötücül gücü durdurması gerekmektedir.

Konu, bu yönüyle bana The Matrix‘i hatırlattı açıkçası. Sadece işin içerisinde makineler değil de alternatif gerçeklikler var. Bir de filme ismini veren, her şeyin her yerde aynı olma mevzusu var. Bu da bana iki nitelikli bilim kurgu dizisinde işlenen bir motifi anımsattı. Bir tanesi Star Trek The Next Generation‘ın final bölümü; diğeri de yakın zamanda çıkıp HBO markasını taşıyan Watchmen dizisi. İki dizide de ana karakterlerden sırasıyla Picard ve Dr. Manhattan aynı anda hem geçmişi hem şimdiyi hem de geleceği yaşayıp, önlerindeki zamanın ilerisi ve gerisini aynı anda deneyimleyebiliyorlardı. Burada da aynı konsepti, farklı paralel evrenlerde bir arada bulunma haline uyarlamışlar. Mantık olarak da gerçekleşmesi zor olasılıklardan bir algoritma üretilmiş ve buna göre ana karakterimiz bu olasılıkları gerçekleştirerek (burna üfleme, ruj yeme vs.) paralel evrenlerdeki bir versiyonunun yeteneklerini alıp o anda bulunduğu ortamda bunları kullanabilmesini sağlıyor. Bence bu açıdan yaratıcı düşünülmüş ama insanın aklına ister istemez yine The Matrix‘te Neo’ya tek seferde sokak dövüşü, kung-fu, jiu jitsu gibi tüm dövüş sanatlarının tek paket halinde zihnine yüklenmesini çağrıştırıyor.

DEVAMINI OKU

Marvel Filmleri Sinemayı Ele Geçirdi

Biliyorum başlık çok iddialı duruyor fakat ”Ele geçirdi mi?” gibi açık uçlu bir cümleyle de durumu değiştirebilirdim. Ama birbirimizi kandırmayalım herkes durumun farkında. Marvel filmleri sadece ülkemizde değil dünyada da sinema endüstrisini her yönden domine etmiş, onu ele geçirmiş durumda.

Bunun ilk emarelerini gişe anlamında Avengers filmiyle gördük. Ama esas patlama noktası yaratan ve birçoğumuzun diline aşırı şekilde pelesenk olmuş ”hype” ifadesini yaygınlaştırdığı film Avengers: Infinity War olabilir. Çünkü birçok solo hikaye ve devam filmlerinde after credits sahneleri olarak bildiğimiz küçük ama bir sonraki büyük film için önemli ipuçları barındıran kesitlerin yolu nihayetinde bu filme çıkıyordu. Ve herkeste de bir hype yarattı. Belki de bugüne kadar Game of Thrones‘tan daha fazla şekilde insanlar spoiler yememek için türlü türlü önlemler aldılar. Büyük finalin ilk kısmını görmek için salonları epey bir doldurdular derken ikinci kısım olan End Game‘le birlikte Cameron’ın Avatar‘ını bile geçtiler ya da belli bir yere kadar geçmeye çalıştılar. Hal böyle olunca da ‘evren yaratma’, ‘bütün ilgi gören karakterleri bir filmde toplama’ fikrinden ne diziler ne filmler nemalanmaya çalıştı.

Hatırlarsanız birkaç seneye kadar süper kahraman filmlerinin hakimiyetinden bahsediliyordu. Burada ise ivme tamamen Marvel filmlerine kaymış durumda. En basitinden şu anda ülkemizde tek bir günde, 3 günlük gişe hasılatının fazlasını bile geçen film Spider-Man: No Way Home oldu. Çok kötü olmasına rağmen pandeminin ikinci evresindeki açılışı Venom 2 yaptı. Bugün birçok sinemasever, merakla Doctor Strange: In the Multiverse of Madness‘ı bekliyor. Çünkü End Game, No Way Home derken artık paralel evrenlerin farklı boyutlara ulaşacağını görüyoruz ki bunda bir parça da olsa Disney+’ın ilk MCU dizisi WandaVision‘ın etkisi var. Haliyle Disney+’ın MCU dizileri de muhakkak izleniyor. Bir şekilde hayranlar o dizilerin ya başka bir evren oluşturacağını ya da mevcut filmlere bazı kapılar aralayacağını, bazı önemli detaylar bırakacağının farkında. Bu sebeple Doctor Strange’in yeni filmi de bunun doğruluğunu kanıtlayacak gibi gözüküyor.

Şimdi bunlar zaten buzdağının yüzeydeki kısmı. Altında ise maalesef şöyle üzücü bir gerçek var. Örneğin geçen sene Guillermo del Toro’nun son filmi Nightmare Alley, Spider-Man: No Way Home karşısında ezildi. Bu şaşırtıcı bir durum değil elbet. Ancak ya İngiltere’de ya da Amerika’da bir sinemada No Way Home‘a salon açmak için, hali hazırda biletleri satışta olan Nightmare Alley‘nin bütün gösterimlerini iptal etmişler ve yerine No Way Home koymuşlar mesela! Diğer taraftan Edgar Wright ve Wes Anderson gibi günümüzün auteur yönetmenlerinin son filmleri de gişede pek umduğunu bulamadı. Sebebi belli. Büyük bir Marvel filmlyle aynı gün vizyona girmeseler dahi, vaziyette birçok seyirci sinemada sırf bu filmleri izlemek için salonları dolduruyor. Haliyle sinemasal açıdan rafine diyebileceğimiz, özellikle yönetmen sineması kategorisine alabileceğimiz filmler eskiden gördüğü talebi, ilgiyi şimdi pek görmüyor maalesef.

DEVAMINI OKU

Çağrı, Yenilenmiş Versiyonuyla Sinemalara Geliyor!

Bir dönem Ramazan aylarında iftar saatine yakın, kimimizin TRT’de kimimizin de Kanal D’de parça parça izlediği efsane film Çağrı, 45 yıl aradan sonra Türkiye’de 4K olarak gösterime giriyor.

Türkiye sinemacılığında 35 yıllık tecrübeye sahip olan Pamir Demirtaş ve Pinema Filmcilik efsanevi bir yapımla sinemalarda film dağıtımına kaldığı yerden devam etmeye hazırlanıyor.

Pandemi sonrasında eski günlerine hızla ilerleyen dünya sinema pazarları sinema kültürünü daha güçlü bir zemine oturtmak için büyük çabalar sarf ediyor. Pinema Filmcilik de 1977 yapımı “Çağrı: İslamiyet’in Doğuşu” filmini 4K olarak yenilenen kopyasını Türkçe dublaj ve alt yazılı versiyonlarıyla vizyona çıkartmaktan büyük heyecan duyuyor. 15 Nisan 2022 tarihinde Türkiye’nin dev sinema perdelerinde gösterime sokularak bir
şölene dönüştürülecek etkinliğin haftalık programlamalarından önce yapımcı Moustapha Akkad’ın oğlu Malek Akkad’ın da katılımıyla bir gala gerçekleştirilmesi planlanıyor.


DEVAMINI OKU

Ambulance: Michael Bay’den Yeni Bir Heyecan Fırtınası

Hollywood’un aksiyon sinemasının en popüler yönetmenlerinden biri olan Michael Bay’in yeni filmi Ambulance, 18 Mart itibariyle ülkemizde vizyona girdi. Başrollerinde Jake Gylenhaal, Yahya Abdul Mateen II ve Eiza Gonzalez’in yer aldığı filmde, iki kardeşin planladıkları banka soygunu sonrası işlerin ters gitmesi sonucu, bir ambulans aracını kaçırıp içindeki kadın görevliyi rehin alarak polislerden ve FBI’dan paçayı kurtarma çabalarını izliyoruz.

Michael Bay, zaman zaman çok kafa şişirmeden, gerçekten heyecanlı, gerilimi yüksek ve türün tutkunlarını tatmin edecek aksiyon filmleri yapıyor. Ambulance da bunlardan biri. Bunu özellikle belirtiyorum çünkü, günümüzde yaygın olarak tanındığı Transformers filmlerindeki yorucu stili birçok filminde görebiliyoruz. Shaky cam denilen sallantılı kamera kullanımları, araba kovalamaca sahnelerinde gürültülü bir çarpışma ve patlama efekti, kadın karakterlerin amiyane tabirle ‘obje gibi’ kullanılması ve her yönüyle şov yapan karakterlere sahip iddialı hikayeler, ekseriyetle onun tarzını oluşturan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Ama tüm bunları biraz daha dengeli, yorucu hale getirmeden ve mizansen açısından aksiyon sekanslarının zamanlamasını, kurgusu ve haliyle yönetmenliğini düzgün şekilde kotaran The Rock, Bad Boys (ilki), The Island, Pain& Gain gibi başarılı filmleri de var. Bunların arasından itiraz eden çıkar elbet ama herhalde The Rock‘ta hemfikiriz diye düşünüyorum ki Ambulance‘da bu filme dair muzip bir gönderme yapılıyor. Belki de filmin en çok güldüğüm anıydı.

devamını oku

The Batman: Pelerinli Süvarinin Dönüşü

2022’nin merakla beklenen filmlerinden biri olan The Batman, 4 Mart itibariyle vizyona girdi. Sinema tarihinde 1966’dan beri gerek solo filmleri gerekse de Justice League gibi bir kahraman topluluğun içerisinde yan rollerde olduğu filmleri sayarsak bu maskeli kahraman (bu film de dahil) karşımıza tam 17 kez çıkmış. İş animasyonlara, dizilere gelince ise sayı 100’ü geçebiliyor.

1989 yılını baz aldığımızda, Tim Burton’ın kendine has gotik, biraz karikatürize ama atmosfer açısından vizyoner yanıyla harmanlanan Gotham City atmosferinde gördüğümüz 2 Batman filminde kahramanımıza Michael Keaton hayat vermişti. Film çıkmadan önce birçok hayran Keaton seçimine başta pek sıcak bakmamıştı elbet. Ancak tabii ki film vizyona girdikten sonra o kadar çok sevildi ki şu an hala birçokları için kendisi en iyi Batman olarak görülüyor. Daha sonrasında gelen ve Joel Schumacher yönetmenliğindeki diğer 2 filmde ise hem hikayede hem de görsel olarak ton farkı epey bir hissediliyordu. Karikatürize tarafı, Batman’in trajik geçmişi ve karanlık taraflarını öyle gölgede bırakıyordu ki hem eleştirmenlerden hem de seyirci nezdinde sınıfı geçememişti. Üstelik birini Val Kilmer diğerini de (kendi ağzıyla bile kabul eden) George Clooney canlandırarak sadece sinema tarihinin değil tüm Batman yapımları arasında en zayıfları olarak kaldılar. Ama en azından Batman Forever‘da, Robin ve Batman’in sahneleri gerçekten fena yazılmamıştı. Kilmer da o kadar kötü değildi bence.

2005 yılına geldiğimizde ise sinemada çizgi roman uyarlamaları yavaş yavaş yeni bir soluk getirmeye başlamıştı. Özellikle Blade, X-Men ve Sam Raimi’nin yönettiği Spider-Man filmleriyle çizgi roman sayfalarında gördüğümüz ve olağanüstü güçlere sahip olan bu kahramanlar artık dev perdelerde karşımıza çıkıyordu. Hal böyleyken Memento filmi ile hatırı sayılır bir konuma gelmiş Christopher Nolan, Batman Begins ile sadece Batman’in değil yavaş yavaş yükselen bu çizgi roman uyarlamalarının da büyük ölçüde seyrini değiştirecekti. Burton ve Schumacher’ın filmlerine kıyasla daha realist ve daha sert bir Gotham City ve haliyle bu ortama uygun Bruce Wayne, Komiser Gordon, Scarecrow, Ra’s Al Ghul gibi ikonik karakterleri görüyorduk. Üstelik esas kötüler kategorisine yozlaşmış polisler ve onları her yönüyle kontrol edebilen yeraltı patronları da eklenmişti. Ardından gelen ve serinin ikinci filmi olan The Dark Knight da bu atmosferi, senaryoyu ve etkiyi üstüne koya koya arttırmıştı. Ancak ne yalan söyleyelim son film olan The Dark Knight Rises pek de bekleneni verememişti. Yine de Nolan’ın Kara Şövalye üçlemesi çizgi roman uyarlamalarına çok net şekilde yeni bir boyut kazandırmıştı. Batman’e hayat veren Christian Bale de bir kesim tarafından çok sevilmese de diğer kesim onu en iyi Batmanler arasına yazmıştı bile.

Devamını oku